27.9.16

Tahran

İrandayız. Taşındık. Her şeyden herkesten uzak, sessiz ve yorumsuz bir hayatı seçtik. Bana iki kronik hastalık hediye eden İstanbul'dan, beni yoran her şeyden ve herkesten çok uzakta ve hatta aynı dili bile konuşmadığım insanlarla bir aradayım. Tüm yaralarımı onarmak, yaşadığımı hissetmek, nefes almak için bütün telaşlarımı, karın ağrılarıma sebep olan streslerimi başka bir ülkede bırakıp geldim.

En çok sevdiğim insana en çok sevdiğim şey olan kedimle geldim. Yepyeni, sakin ve pürüzsüz bir hayat kurmayı deniyoruz. Pürüzsüz diyorum çünkü bize ait olmayan yataklar ve eşyalara hatıralar ekliyoruz. Ne önemi var. Günün sonunda her şeye dönüp bakınca eşyaları anlamlı kılan tek şeyin insanlar ve anılar olduğunu öğrendim. Ben son 10 ayı bunu ıspatlamak için yaşadım kendime.

Şimdi durup bakınca: sanki hiç durmadan çok hızlı koşan, nefes nefese kalan yarış atları gibiymişiz uzun zamandır. Bunu bir kavak ağacının serinliğinde yazıyorum. Nefes almak için durmak gerekiyormuş. 31 yaşındayım, erken keşfettim. Şükürler olsun.

Çünkü sanki bazen hayat flu fotoğraflar kadar derinliğe ihtiyaç duyuyor..


Hiç yorum yok: