24.4.13

Ekin

Çocukken ananemin evinin arkasında kocaman bir buğday tarlası vardı. Büyük büyük teyzemin en küçük kızı Emine'yle akşama doğru buluşur ekin tarlasının içine uzanırdık. Gökyüzünü izlerdik. Yeni filizlenmiş halini çok severim ben ekinlerin. Bastığınız zaman hışş..hışş ses çıkar. Sanki kulağına bir şey fısıldıyor gibi. Zaten boyumuz kısa olduğu için ekinlerin arasına dalınca bizi kimse bulamazdı.




Bir bayram sonbaharında babamın yeni aldığı eşofmanlarla ekinlerin arasında yuvarlanıp gökyüzünü izlemiştim. Ananem akşam için yemek hazırlıyordu bahçede. Bir evin bacasından duman çıkıyor olması, halıların serili olması benim için hala huzur demek sanırım. Annem seslenmişti uzaktan. (Nedense buğday tarlasında yılanların böceklerin olduğuna beni inandırmaya çalışıp, gitmemi istemezdi oraya.) Beni görmesin diye evin çevresindeki dikenli tellerden geçmeye çalışıp, eşofmanlarım ve bacağımı tellerle kesmiştim. Ağlayınca herkes başıma toplanmış, yakalanmıştım. O akşamdan sonra başak tarlasına sanırım bir daha gitmedim. Ya da hiçbirisi o kadar kıymetli olmadı hayatımda.

düşünüyorum, sapsarı ekinlerin çevresini dikenli tellerle örmeyi kim istedi, aramıza bu sınırı kim çekti çocukluğumla diye. yuvarlanırken ekinlerin göğsünde, dünyanın tam üstünde.. kalktım, yürüdüm, takıldım bittiği yerdeki dikenli tellere.. kanayan dizlerim mi gerçekten?..

Hiç yorum yok: